SİYASETİN DÖNÜŞÜ, SİYASETE DÖNÜŞ...
24 Ekim 2009 Cumartesi 21:54
Tarihin gerisinde kalırsınız; anakronikleşir, hatta komikleşirsiniz.
“Kürt açılımı”nın dinamiklerini ve akış istikametini görmeyi baştan beri reddedenler, gelişmeler hızlandıkça şaşkına dönüyorlar. Açılıma karşı duran siyasi aktörlerin sözleri, ilkokul müsamerelerindeki replikleri andırıyor. Aslında bu benzetme, o sempatik diyaloglara haksızlık oluyor. İlkokul münazarası, daha münasip bir kıyastır. İnandırıcı olmayan tezi savunmak zorunda bırakılan öğrencilerin tavrı var bu siyasi aktörlerde. Ama o öğrencilerin sevimliliğinden eser yok tabii ki.
Hükümetin “açılım”ı derinleştirebilmesi için, “akan kanın duracağı”na dair kayda değer işaretler üretmesi gerekiyordu. Açılımı yönetenler bunun farkındaydı ve at gözlüğünü çıkarmayı becerenler, epeyce bir süredir bu yönde ciddi hazırlıklar yapıldığını da görebiliyorlardı.
MHP’nin sınır tanımayan sertliği ve tahrikleri, CHP’nin bezdirici ucuz taktikleri ve hamaseti, hükümetin bir süre bocalamasına yol açınca, siyasal alanın daralması ve sürecin tıkanması ihtimali de belirmişti. Öcalan’ın, tam da bu olguyu gerekçe göstererek yaptığı hamle, silahların susması yönündeki umutları canlandırdı. Bu ise, siyasetin olağan çarklarını yeniden hareketlendirdi.
Öcalan’ın “barış elçileri” çağrısı, PKK’nın bunun gereklerini derhal yerine getirmesi; her ikisinin siyasal süreçleri etkileme kapasitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bu hakikat böylesine çıplak bir şekilde orta yerde durmasına rağmen, “Türk kamuoyu”nun geniş kesimleri, hâlâ bunu kabullenmeye yanaşmıyor.
Açılıma ve Kürt sorununda çözüme karşı çıkanların, Öcalan’ın ve PKK’nın “etkili” olmasından rahatsızlık duymaları, anlaşılır bir şeydir. Malum siyasi aktörlerin, bu durumu, hükümete saldırmanın yegâne dayanağı olarak kullanmaları da şaşırtıcı değildir. Nitekim Bahçeli’nin ve Baykal’ın önceki günkü grup konuşmaları, neredeyse tamamen bunun üzerine kurulmuştu.
Şaşırtıcı olan, açılımı destekleyenlerin yaklaşımıdır. AKP’nin içinde veya çevresinde yer alan bu kesimler, silahsızlanma yönündeki hamleleri “mecburiyet”, “çaresizlik”, “teslim olma” sözcükleriyle açıklamaya çalışıyorlar. Bu üslubun temelinde, Öcalan’ın rolünü ve PKK’nın siyasi aktör kimliğini kamuoyunun gözünden ve algısından saklama çabası yatıyor.
Dağdan inenlerin ve inecek olanların tek isteği “eve dönmek”miş gibi bir hava yaratılıyor. Oysa perde arkasında ne tür pazarlıklar yapılmış olursa olsun, Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nın buna uyan tavrı, PKK’nın daha fazla siyasallaşmasını, siyaseti daha fazla etkiler duruma gelmesini hedefliyor. Dağı terk etmenin alternatifi, siyasete girmektir. Bu nedenle dönülecek yer ev değil, siyasettir.
Dönenleri karşılama törenlerini de bu çerçevede değerlendirmek lazım. Silahı bırakma kararı vermiş bir PKK’nın, yasal siyasal alanda var olabilmesi, arkasındaki kitlesel desteğin çapına bağlıdır. Bu desteği görünür kılmak, silahtan arındırılmış bir siyasallığın olağan karşılanması gereken bir yöntemidir.
Kandil’den ve Mahmur’dan gelenlerin devletin zirvesine mesaj iletme gayretini de, parlamentoyu ziyaret etme talebini de, yine aynı çerçevede değerlendirmek lazım. Yani burada da yasal siyasal süreçlere “güçlü bir aktör” olarak girme çabası söz konusudur.
PKK’nın bu niyetinden ve çabalarından rahatsız olanlar, ya bugüne kadarki tecrübelerden ders almamışlar ya da örgütün silahsızlanmasını ve çatışmaların durmasını istemiyorlar.
Kuşkusuz PKK’nın bu gösterileri bir “zafer şöleni”ne çevirmesi, belli tepkileri tetikleyebilir. Kaldı ki, PKK’nın böyle bir hava yaratmasının gerçeğe tekabül eden bir yanı da yoktur. Esasen şu iki günde yapılanları, bir zafer gösterisi olarak yorumlamak da abartılı olur. Zira o kalabalıkların ruh hali, öncelikle PKK’ya siyasallaşmak için ihtiyaç duyduğu eli uzatmak gibi görünüyor; bir de “barış arzusu ve sevinci”ni yansıtıyor. Bunu bir tür meydan okuma olarak sunmak, silahsızlanarak siyasallaşma sürecinin doğasını anlamamanın veya bunu istememenin göstergesi olabilir ancak.
“Barış elçileri” olarak adlandırılan grupların ilk kafilesinin hukuksal ve siyasal bir engele takılmadan sınırı geçmesi, Kürt sorununda da şimdiye kadar yaratılmış katı sınırları aşma şansına muazzam bir katkıdır. Bu akışın devam etmesi için, siyasal ve hukuksal açıdan daha pek çok hamleye ihtiyaç var. Siyasal alanın doğal dinamiklerini canlı tutmak ve demokratik kanalların kesintisiz işlemesini sağlamak, bu hamleleri yapabilmenin her zaman ön şartı olacaktır.
Siyasetin dönüşü ve siyasete dönüş, barışı bu ülkenin ufuklarına çok güçlü bir şekilde taşıyor...
YAZARIN DİĞER YAZILARI
- Barış - ya da kandan kına yakılmaz
- Seçim sonuçları, yeni dönem ve yeni muhalefet
- Seçim sonuçları, yeni dönem ve yeni muhalefet
- ‘Kürtlerin nabzı’ yazı dizisinin kısa hikayesi
- Newroz 2015: Yeni başlangıç, yeniden inşa
- Hrant’ın vasiyeti
- IŞİD’in Kobanê saldırısı ve Türkiye’nin yol ayrımı
- Barış - ya da kandan kına yakılmaz
- Milliyet’ten akil insan Sancar da uzaklaştırıldı
- Siyasi kibir ve milli kibir
- Otomatik otoriter ruh
- Dil meselesi
- Hangi yol, hangi harita
- Esaslar ve teferruatlar
- Öfkelerimiz ve biz
- Nakarat
- Yaz ortasında üşümek
- Ölümcül paradoks
- Türkiye’nin derin anayasası
- Tanımlama iktidarı
- Hükümet ve yargı
- Siyaseti savunmak
- Dilden siyasete açılan kapı: Galler örneği
- Müzakere neden kötü olsun
- Siyaset, aktörler ve Kürt sorunu
- İktidar sinizmi
- Siyaset ve hubris
- Medeniyet kaybından toplumsal çözülmeye
- Kötülüğün sınırları
- 24 Nisan
- Irkçılık zehri
- Sokağın hafızası
- 12 Eylül’ü yargılamak!
- Ölüm patikası mı, hayat yolu mu
- Cehennemin öbür adı
- Polis, yargı, demokrasi
- Anayasa, çürüme, kirlenme
- Irkçılık ve nefret
- Anadilimiz ve hikâyemiz
- ‘MİT krizi’nde aktörler ve faktörler
- AKP: Hangi tarz-ı siyaset
- Kayıplar, ‘Kara Yara’!
- Tuhaf zamanlar
- Katmerli katliam
- Küresel hafızaya karşı ulusal savaş
- Bireysel vicdan ve kolektif vicdan
- Soğuk Savaş kültürü
- Dublin’de ne arıyorduk
- Barış ve sonrası
- Barış sürecinin aktörleri
- Dersim ve hesaplaşma
- KCK operasyonları ve devlet aklı
- Duvara karşı
- Deprem, nefret ve savaş
- AKP statükonun neresinde
- Müzakere
- Şiddetten çıkış yolları
- Bugün aslında bayram
- Söz hiç biter mi
- Şiddetin sarkacı
- Britanya’da ne arıyorduk
- ‘Barış, bir süreçtir; bir sonuç değildir’
- Temas dönüştürür!
- Oyun
- Bob Dylan, ses ve sahicilik vs.
- UÇRUMUN KRNARI
- Araf
- Yasaklanan ve tutulmayan yas
- Listelerden fal bakmak: AKP
- Meşkukiyet, mesuliyet, meşruiyet
- AKP nereye koşuyor
- Huzursuz topraklar
- Nedir bizim tek gerçeğimiz
- Kürt sorunu uykuyu sevmiyor
- Polis şiddetinin kaynağı ve hedefi
- CHP’de yenilenmenin anlamı
- Dönüşüm sürecinin dinamikleri ve CHP
- Bayram ve anadili
- Almanya’dan Türkiye’ye çokkültürlülük tartışması
- KCK davası ve Dreyfus olayı
- Kusturica, geçmiş ve vicdan
- Antika Pazarı ve Köhnemiş sistem
- SON YAZISI
- Anayasa ve toplumsal gerçeklik
- BARIŞIN DİLİ
- Eski tarz-ı siyasete karşı evet
- BARIŞA EVET
- Demokrasi Yürüyüşü
- O “devlet politikası”ndan nasıl kurtuluruz
- Çözümsüzlükten ırkçılık batağına
- 12 EYLÜLLE HESAPLAŞMAK
- DEMOKRASİ VE FUTBOL
- Futbol ve Demokrasi
- ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN VE ÇÖZÜMÜN BEDELİ
- YALAN VE APTALLIK
- YAZMAK MI ZOR SUSMAK MI
- 27 Mayıs’ın efsunu
- Ankara’da kış, Nusaybin’de bahar
- Paternalizm ya da demokrasi
- Küller arasından ‘min dît’
- Sürgün, Vurgun, Ölüm
- Daha fazla demokrasi için...
- Anayasa tartışmaları ve demokratik siyaset
- Anayasa paketi ve demokrat tutum
- Müzakere ve çözüm deneyimleri
- Olağanlaşma, siyaset ve adalet
- Balyoz, zamanlama ve Weimar
- Travma ve kelepçe
- Negatif değil demokratik siyaset
- Mahçupyan’ın refleksi
- Yıkıcı refleksler
- Yangın her yeri sarmadan...
- Evrensel vicdan, nedamet ve özür
- İktidar kaybı ve Hınç
- Yolun sonu görünüyor
- Vicdanî kanaat ve hakkaniyet
- Lisan bizi ne zaman böler?
- Demokratik diyalog ya da…
- Yalanın iktidarı çözülürken