MEŞKUKİYET, MESULİYET, MEŞRUİYET
10 Mart 2011 Perşembe 10:49
İki hafta önceki yazımda, Odatv baskını ve sonrasıyla ilgili tartışmaları “mağduriyet, masumiyet, meşruiyet” kavramları üzerinden değerlendirmeye çalışmıştım. Bu arada, başka olaylar yaşandı; o gün başlayan dalga yeni boyutlar kazandı. Özellikle Ahmet Şık ve Nedim Şener’in evlerine düzenlenen baskınlar, ardından gelen gözaltı ve tutuklamalar, tam anlamıyla sarsıntı yarattı. Bu gelişmeleri de, yine üçlü bir kavram setiyle tartışmak istiyorum: Meşkukiyet, mesuliyet, meşruiyet! Şık ve Şener’in de aralarına bulunduğu şahıslar, “Ergenekon üyesi oldukları şüphesi”yle bir operasyona maruz kaldılar. Şık ve Şener’in gözaltına alınıp tutuklanmaları büyük tepki çekti. Bu tepkileri dile getirenlerin büyük bir kısmı, Şık ve Şener’in mesleki geçmişlerine ve siyasi duruşlarına dikkat çekerek, kendilerinin Ergenekon’la ilişkilendirilmesini öfke veya en azından şaşkınlıkla karşıladı. Sonuç itibariyle, bu operasyonun üzerine şüphe bulutlarının ağır gölgesi düştü. Ergenekon sürecinin tamamını değersizleştirmek için her türlü gayreti gösteren bir kesim zaten var. Bunların dertleri herkesin malumu! Lakin son operasyona “şüphe”yle yaklaşanların önemli bir bölümünün bunlarla bir alakası yok! Tam tersine, Ergenekon soruşturmalarını başından beri destekleyen, demokratikleşme yolunda tarihî bir fırsat sayan insanlar ve gruplar sözkonusu burada. Bu çevrenin ortak paydalarından biri, Ergenekon soruşturmalarının başka hesaplara alet edilmesi kaygısıdır. Buradaki “şüphe” sır değildir: AKP’nin ve bilhassa Fethullah Gülen Cemaati’nin, kendilerine karşı “sert muhalefet” yürüten kişileri susturma gayreti! Gerçi bu “şüphe” yeni değil; ancak son operasyon bağlamında onu güçlendiren bir faktör var. Şık ve Şener, polis teşkilatı içindeki cemaat örgütlenmesini didikleyen çalışmalar yapıyorlardı. Şık ve Şener’in basında yer alan sorgu tutanakları doğruysa, kendilerine yöneltilen soruların, bu “şüphe”yi haklı çıkaracak nitelikte olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu açıklama şekli, operasyon üzerindeki, “şüpheleri” gidermeye değil, ancak daha da kuvvetlendirmeye hizmet edebilir. Zira yargı pratiğini azıcık bilen herkes, soruşturmaların bütünüyle polisin verdiği bilgi ve belgelere dayandığını da bilir. Evet, arama ve gözaltı karaları yargıdan çıkar; ama bu kararların temeli bütünüyle polis tarafından hazırlanır. Polis hükümete bağlı olduğuna göre, siyasi sorumluluğun hükümette olması noktasında bir “şüphe” yok aslında! KCK operasyonlarıyla ilgili tartışmaları hatırlayalım! İlk andan bugüne kadar yazılan ve konuşulanlar şöyle bir bakarsak, bu operasyonların Polis teşkilatı içinde planlanıp hazırlandığı konusunda neredeyse hiç şüphe kalmadığını söyleyebiliriz. Polis teşkilatındaki her türlü hukuksuzluğun faturası, hiç şüphesiz hükümete çıkarılır. Hükümet, parlamenter ve kamusal araçlarla mesuliyetinin gereğini yapmaya belli ölçülerde zorlanabilir. Ancak yargı üzerinde denetim imkânları çok daha sınırlıdır; çoğu da iç-kapalı devre niteliğindedir. Bu nedenle, yargının kamusal-toplumsal denetimi, her zaman adalet ve hakkaniyet açısından hayatî önemdedir. Yargı mensuplarının işlem ve eylemlerinin kamuoyunda tartışılması, yani toplumsal gözetim altına alınması; yargıya meşkukiyetten kurtulması, mesuliyetini idrak etmesi ve meşruiyet zemininde kalması için çok önemli bir dayanaktır. Savcı Zekeriya Öz’ün son açıklamasını, bu bakımdan yersiz, isabetsiz ve dahi tehlikeli bulduğumu söyleyeyim. Kamuoyunu “sindirmeye yönelik bir tehdit” olarak değerlendirilmeye çok müsait olan bu açıklama, anlatmaya çalıştığım çerçevede şüpheleri arttırmaktan ve meşruiyeti zayıflatmaktan başka bir işe yaramaz! Hem Savcı Öz ve ekibinin şimdiye kadarki değerli çalışmalarına hem de toplumdaki demokratikleşme umutlarına gölge düşürmeye müsait bu tavır, mesuliyetle bağdaşmıyor, ne yazık ki!
“Meşkukiyet”le başlayalım! Kelimeyi tanımayanlar olabilir; hemen açıklayayım. Şüphelilik, şüpheli olma hali anlamına geliyor bu kelime.
Gelelim “mesuliyet”e, yani sorumluluk meselesine! Operasyona gösterilen tepkiler karşısında, başta Başbakan birçok Bakan ve AKP Temsilcisi savunma refleksiyle, sorumluluğu yargıya attılar. Olup bitenler yargının tasarrufuymuş, yargı bağımsızmış, hükümet ona karışamazmış!
Sıra “meşruiyet”te! Ergenekon operasyonlarının meşruiyeti, iki alandaki ölçütlere bağlıdır. Siyaseten, bu operasyonlar ve sürecin tamamı, demokratikleşmeye ve hukuk devletini yerleştirmeye hizmet ettiğine olan inanç dolayısıyla, geniş kabul ve destek gördü. Siyasi meşruiyetin devamı bu inancın aynı yaygınlıkta korunmasına bağlıdır. Araya başka hesaplar girerse, yani “şüphe” yaratan işler yapılırsa, bu inanç hızla kaybolmaya başlar. Bu konuda en ince mesuliyet, soruşturma ve yargılama aşamalarını yürütenlerdedir. Onlar “şüphe”li faaliyet ve tutumları, sürecin can damarlarının tıkanmasına yol açabilir. Hiçbir güç veya çevre, bu sürece onlardan daha fazla zarar verme imkânına sahip değildir. Toplumsal vicdanı rahatsız eden, Ergenekon sürecine dair meşruiyet algısını zedeleyen durumlar karşısında, soruşturma ve yargılama faaliyetini yürüten aktörlere düşen görev, şüphe yaratacak tutumlardan özenle kaçınmak ve doğmuş şüpheleri gidermektir.
YAZARIN DİĞER YAZILARI
- Barış - ya da kandan kına yakılmaz
- Seçim sonuçları, yeni dönem ve yeni muhalefet
- Seçim sonuçları, yeni dönem ve yeni muhalefet
- ‘Kürtlerin nabzı’ yazı dizisinin kısa hikayesi
- Newroz 2015: Yeni başlangıç, yeniden inşa
- Hrant’ın vasiyeti
- IŞİD’in Kobanê saldırısı ve Türkiye’nin yol ayrımı
- Barış - ya da kandan kına yakılmaz
- Milliyet’ten akil insan Sancar da uzaklaştırıldı
- Siyasi kibir ve milli kibir
- Otomatik otoriter ruh
- Dil meselesi
- Hangi yol, hangi harita
- Esaslar ve teferruatlar
- Öfkelerimiz ve biz
- Nakarat
- Yaz ortasında üşümek
- Ölümcül paradoks
- Türkiye’nin derin anayasası
- Tanımlama iktidarı
- Hükümet ve yargı
- Siyaseti savunmak
- Dilden siyasete açılan kapı: Galler örneği
- Müzakere neden kötü olsun
- Siyaset, aktörler ve Kürt sorunu
- İktidar sinizmi
- Siyaset ve hubris
- Medeniyet kaybından toplumsal çözülmeye
- Kötülüğün sınırları
- 24 Nisan
- Irkçılık zehri
- Sokağın hafızası
- 12 Eylül’ü yargılamak!
- Ölüm patikası mı, hayat yolu mu
- Cehennemin öbür adı
- Polis, yargı, demokrasi
- Anayasa, çürüme, kirlenme
- Irkçılık ve nefret
- Anadilimiz ve hikâyemiz
- ‘MİT krizi’nde aktörler ve faktörler
- AKP: Hangi tarz-ı siyaset
- Kayıplar, ‘Kara Yara’!
- Tuhaf zamanlar
- Katmerli katliam
- Küresel hafızaya karşı ulusal savaş
- Bireysel vicdan ve kolektif vicdan
- Soğuk Savaş kültürü
- Dublin’de ne arıyorduk
- Barış ve sonrası
- Barış sürecinin aktörleri
- Dersim ve hesaplaşma
- KCK operasyonları ve devlet aklı
- Duvara karşı
- Deprem, nefret ve savaş
- AKP statükonun neresinde
- Müzakere
- Şiddetten çıkış yolları
- Bugün aslında bayram
- Söz hiç biter mi
- Şiddetin sarkacı
- Britanya’da ne arıyorduk
- ‘Barış, bir süreçtir; bir sonuç değildir’
- Temas dönüştürür!
- Oyun
- Bob Dylan, ses ve sahicilik vs.
- UÇRUMUN KRNARI
- Araf
- Yasaklanan ve tutulmayan yas
- Listelerden fal bakmak: AKP
- AKP nereye koşuyor
- Huzursuz topraklar
- Nedir bizim tek gerçeğimiz
- Kürt sorunu uykuyu sevmiyor
- Polis şiddetinin kaynağı ve hedefi
- CHP’de yenilenmenin anlamı
- Dönüşüm sürecinin dinamikleri ve CHP
- Bayram ve anadili
- Almanya’dan Türkiye’ye çokkültürlülük tartışması
- KCK davası ve Dreyfus olayı
- Kusturica, geçmiş ve vicdan
- Antika Pazarı ve Köhnemiş sistem
- SON YAZISI
- Anayasa ve toplumsal gerçeklik
- BARIŞIN DİLİ
- Eski tarz-ı siyasete karşı evet
- BARIŞA EVET
- Demokrasi Yürüyüşü
- O “devlet politikası”ndan nasıl kurtuluruz
- Çözümsüzlükten ırkçılık batağına
- 12 EYLÜLLE HESAPLAŞMAK
- DEMOKRASİ VE FUTBOL
- Futbol ve Demokrasi
- ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN VE ÇÖZÜMÜN BEDELİ
- YALAN VE APTALLIK
- YAZMAK MI ZOR SUSMAK MI
- 27 Mayıs’ın efsunu
- Ankara’da kış, Nusaybin’de bahar
- Paternalizm ya da demokrasi
- Küller arasından ‘min dît’
- Sürgün, Vurgun, Ölüm
- Daha fazla demokrasi için...
- Anayasa tartışmaları ve demokratik siyaset
- Anayasa paketi ve demokrat tutum
- Müzakere ve çözüm deneyimleri
- Olağanlaşma, siyaset ve adalet
- Balyoz, zamanlama ve Weimar
- Travma ve kelepçe
- Negatif değil demokratik siyaset
- Mahçupyan’ın refleksi
- Yıkıcı refleksler
- Yangın her yeri sarmadan...
- Evrensel vicdan, nedamet ve özür
- İktidar kaybı ve Hınç
- Yolun sonu görünüyor
- Siyasetin dönüşü, siyasete dönüş...
- Vicdanî kanaat ve hakkaniyet
- Lisan bizi ne zaman böler?
- Demokratik diyalog ya da…
- Yalanın iktidarı çözülürken